Facebook kullananlar ne yaptığını biliyor mu?

Facebook’un başarısı ilk elde insanların kendi özelini “teşhir etme” ve başkalarının özelini “gözetleme” isteğinde yatmaktadır. Dolayısıyla Facebook için “röntgenci” ile “teşhirci”nin buluştuğu ideal platform ifadesini kullananlar haksız değildir. Ancak Facebook kullanıcıları kiminle, ne zaman ve nerede ne yaptıklarını paylaşarak “teşhir” ve “gözetleme” isteklerini tatmin ederken birilerinin de onları gözetlemesine olanak vermektedir

Bugün 900 milyondan fazla kişi Facebook kullanıyor ve her gün mesai yaparcasına kendileri hakkındaki her şeyi paylaşıyor. Arkadaşlarını, akrabalarını, ilişkide oldukları herkesi ayrı ayrı işaretliyor. Sevdikleri kitapları, filmleri, şarkıları, çektikleri fotoğrafları, gezip gördükleri yerlere ilişkin deneyimlerini ve siyasi görüşleriyle ilgili olayları ve haberleri paylaşıyor. Paylaştıkları fotoğraflardaki kişilerin kim olduklarını, fotoğrafın nerede ve ne zaman çekildiğini belirtiyor. Akıllı telefon kullanıyorsa fotoğrafın çekildiği yerin tam koordinatlarını bile paylaşabiliyor. Kısacası Facebook kullanıcıları hangi durumlarda neye ne kadar sürede tepki verdiklerini, nelerle ilgilendiklerini her gün kendi elleri ile kayıt altına alıp paylaşıyorlar.

Bu durum ilk olarak Facebook’un muazzam büyüklükte bir veri tabanına sahip olmasını sağlamaktadır. Sosyal ağlar ve paylaşım siteleri gibi çevrimiçi platformlarda bulunan verilerin hacmi 2009 itibariyle yaklaşık 1 zetabyte olarak açıklanmıştır ve bunun 2020’ye gelindiğinde 44 zetabyte ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bir zetabyte’ın 1 trilyon gigabyte’a eşit olduğu dikkate alınırsa çevrimiçi platformlardaki verilerin büyüklüğü açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu tür platformlarda paylaşılan ve depolanan veri miktarının büyüklüğünde Facebook’un payı ise sadece fotoğraflar bazında bakıldığında bile azımsanmayacak düzeydedir. 2010 sonu itibariyle Facebook’a yüklenmiş 60 milyar tane fotoğraf bulunduğu ve bu sayının her ay 2.5 milyon daha arttığı (Blue, 2012) açıklanmıştır.*

Peki kendilerine ilişkin her türlü veriyi paylaşan 900 milyon Facebook kullanıcısı ne yaptığını tam olarak bilmekte midir?

Facebook’un değeri ve artan ticarileşme 
2004 yılında Harvard Üniversitesi öğrencilerine yönelik bir iletişim platformu olarak Mark Zuckerberg tarafından kurulan Facebook, ilerleyen yıllarda gittikçe popülerleşti ve yaygınlaştı. 2012 yılı Mayıs’ında halka arz edildiğinde ise piyasa değeri 64 milyar dolara ulaşmıştı. Peki Facebook’un bu muazzam değerini oluşturan nedir?

Bu soruya verilebilecek ilk yanıt elbette ki 2012 yılı verileriyle 900 milyondan fazla kullanıcıya sahip bir platformu, sistemi yönetmektir. Bu durum yukarıda aktarılan depolanan içerik miktarının büyüklüğüne ilişkin verilerle birlikte düşünüldüğünde açıktır. Bu sorunun bir diğer yanıtı ise genel olarak çevrimiçi iletişimin ve araçların ulaştığı düzeyin incelenmesiyle bulunabilir.

Facebook sadece eğlenme ve hoşça vakit geçirme mecrası veya insanların sosyalleşmek ve yakın çevrelerinde olan bitenleri öğrenmek amacıyla kullandıkları bir ortam mıdır? Çok az bir çabayla ve hızlıca, başkalarıyla iletişime geçme zorunluluğu olmadan bir tık ile internetten pek çok şeyi öğrenmek mümkünken yüz yüze iletişim ya da telefonla iletişim yöntemleri tercih edilmekte midir? Örneğin Facebook üzerinden birbiriyle iletişim kuran ve birbirini takip eden kaç kişi daha sonra yüz yüze de görüşmektedir?

Facebook gibi platformların eğlenmek, sosyalleşmek ve yakın çevre ile iletişime geçmek için kullanılan araçları ve/veya iletişim biçimlerini özellikle de genç kuşağın tercihlerini değiştirdiği açıktır. Ancak bu tür platformların kullanımının giderek yaygınlaşmasını genel olarak çevrimiçi iletişimin ve/veya araçların tercih edilmesinin geleneksel medya karşısındaki konumuyla karşılaştırarak ve kullanım amaçlarına ve biçimlerine bakarak değerlendirmek daha anlamlı veriler sağlayacaktır.

Google ve pazar araştırma şirketi Ipsos ve Sterling Brands’in birlikte hazırladıkları bir rapor ABD’de medya kullanım alışkanlıklarına ilişkin önemli veriler içermektedir. ABD’nin 3 ayrı şehrindeki kişiler üzerinde yapılan araştırmanın verilerine göre TV, bilgisayar, akıllı telefon ve tablet bilgisayarlar hem aynı anda hem de birbirini takip eder şekilde ve çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu veriler, araştırmanın en önemli sonuçlarından birisi olan TV izleme alışkanlıklarının değiştiğini göstermektedir. TV izleyenlerin %77’si, TV izlerken aynı anda akıllı telefon, bilgisayar veya tablet de kullanmaktadır. Bu çerçevede TV izleyicilerinin televizyon programlarına tam olarak dikkatlerini vererek izlemediklerini söylemek mümkündür. Araştırmada aynı anda TV, akıllı telefon ve bilgisayar kullananların hangi amaçla bu araçları kullandıkları da incelenmiştir. Buna göre katılımcıların %60’ı elektronik posta, %42’si Facebook ve diğer sosyal ağlar, %25’i oyun, %9’u video izlemek, %15’i dokümanlar üzerinde çalışmak ve %23’ü arama (search) yapmak için bu araçları aynı anda kullandıklarını açıklamıştır (Lunden, 2012).

Araştırmanın bir diğer önemli verisi ise günlük medya kullanım alışkanlığında ABD’de ekran temelli araçların radyo, gazete ve dergi olmak üzere ekran temelli olmayanların günlük kullanım oranından çok fazla olduğudur. Günlük medya kullanımında radyo, gazete ve dergi toplamda ancak %10 oranına ulaşabilirken ekran temelli araçlar olan televizyon, bilgisayar, tablet ve akıllı telefon toplamının günlük kullanımı %90 oranındadır. Ekran temelli araçların bu yüksek kullanım oranları kullanım amaçlarıyla değerlendirildiğinde de ortaya önemli veriler çıkmaktadır. ABD’de çevrimiçi iletişimde ilk adım akıllı telefondur ve bu aracı sırasıyla bilgisayar ve tablet takip etmektedir. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere her üç aracın kullanım amaçları içinde sosyal ağları kullanmak önemli bir orana sahiptir (Lunden, 2012).**

Enformasyon arama (%) İnternette gezinme (%) Çevrimiçi alışveriş (%) Seyahat planlama (%) Finansal işlemler Sosyal ağları kullanma (%) Çevrimiçi video izleme (%)
Akıllı telefon 65 63 65 47 59 66 56
Bilgisayar 60 58 61 45 56 58 48
Tablet 4 5 4 3 3 8 8
Kaynak: Lunden, 2012

Bu yüksek kullanım oranı Facebook’un piyasa değerini oluşturan kalemlerden bir diğeri hatta en önemlisi olan reklam ile yakından ilişkilidir. Sayısal reklamcılıkla ulaşılan devasa gelirin yanı sıra Facebook gibi platformlarla reklam endüstrisinin sahip olduğu avantajları da dikkate almak gerekir. Facebook üzerinden kişiye özel reklam verilebilmektedir. Kullanıcıların sevdikleri, sevmedikleri, tüketim alışkanlıkları, eğitim durumları, yaş ve cinsiyet gibi demografik özellikleri, bulundukları bölge, başka reklamlara gösterdikleri tepkiler gibi çeşitli ve reklam endüstrisi açısından son derece önemli veriler net olarak ölçülebilmekte ve bu verilerden hareketle kişiye özel, “nokta atışlı” reklam sunumu yapılabilmektedir. Bunların reklam endüstrisinin geleneksel mecralardaki reklam sunumunun geniş demografik verilere dayanması, belirli zaman dilimlerine bağlı olarak reklam sunumu yapılması gibi problemlerini ortadan kaldırdığı (Faber vd., 2004: 456-457; Schiller, 1999: 117, 133-134, 140) dikkate alındığında piyasa için ne kadar önemli avantajlar oldukları son derece açıktır.

Özelini teşhir etmek, gözetim ve Facebook fabrikasındaki gönüllü işçiler
Facebook’un başarısı ilk elde insanların kendi özelini “teşhir etme” ve başkalarının özelini “gözetleme” isteğinde yatmaktadır. Dolayısıyla Facebook için “röntgenci” ile “teşhirci”nin buluştuğu ideal platform ifadesini kullananlar haksız değildir. Ancak Facebook kullanıcıları kiminle, ne zaman ve nerede ne yaptıklarını paylaşarak “teşhir” ve “gözetleme” isteklerini tatmin ederken birilerinin de onları gözetlemesine olanak vermektedir.

Eski tip telefon santralleri döneminde polis merkezine çekilmiş telefon kabloları ve ucunda da dinleme teypleri bulunurdu. Böylece ilgili telekom biriminde emniyet adına çalışan kişi, küçük bir işlemle dinlenecek kişinin hattına bağlanıp o kişiyi dinlemeye alabilirdi. Sayısal dünyada bu kabloların yerini özel yazılımlar aldı. Bugün cep telefonları şirketleri veya internet hizmeti veren şirketler emniyet, istihbarat servisleri vb. kurumlara özel “arka kapı” yazılımlar ile sisteme giriş olanağı sağlamaktadır. Aynı şekilde Facebook’un da ABD merkezli istihbarat birimlerine bu kapıyı küresel düzeyde açtığından şüpheniz olmasın. Bunun sonucunda ABD istihbarat birimlerinin sahip olduğu muazzam güce dikkatinizi çekmek isterim. Özetle bir daha silinmemek üzere her türlü kişisel veriyi kendi elinle kaydetmek kaçınılmaz olarak “big brother” ve gözetim toplumuna hizmet etmekle sonuçlanmaktadır.

Gözetim ile ilgili bir diğer boyut ise toplum mühendisliğini gündeme getirmektedir. İş dünyası, piyasa, siyaset ya da topyekûn olarak mevcut kapitalist sistem hareket ederken, bireylerin davranışlarını, toplumun tüketim reflekslerini ve bireylerin bireysel ya da toplu olarak davranışlarındaki değişikliği bilmek istiyor. Bu tür veriler piyasaya, siyasi danışmanların, “derin şahsiyetlerin” ve halkla ilişkiler olarak adlandırılan “bilimin” anketleri ve/veya kamuoyu yoklamaları ile aktarılır. Toplumu yönetenler de bu verilerle ve deneme yanılmalarla toplum mühendisliği yaparlar; ekonomiden siyasete birçok adımı bu verilerden çıkardıkları sonuçlarla atarlar. Bu durum her zaman “tıkır tıkır işleyen” bir proje yönetimi olarak yürütülemez tabii ki. Daha çok kapitalizmin üretim ve tüketim çılgınlığının, pazar ve piyasanın başrol oynadığı bir süreç söz konusu olur. Facebook başta olmak üzere sosyal ağlar ve paylaşım siteleri bu sürece çok önemli bir katkı sunar; anketlerin ve kamuoyu yoklamalarının yaklaşık ve tahmini sonuçlar barındırması sınırlılığını geçersiz kılarlar. Birçok anketin ve kamuoyu araştırmasının veremeyeceği verileri çok büyük ölçekte ve netlikte piyasaya ve egemenlere sunarlar. Hem pazar araştırma şirketlerine verileri satma olanağı hem de bu tür verilere sahip olmanın gücüyle Facebook gibi şirketlerin piyasa değeri de giderek artmaktadır. Kısacası insanların gönüllü olarak kendileri hakkındaki her şeyi kendi elleriyle teslim etmesi bu tür verileri barındıran ve işleyen şirketlere önemli olanaklar ve muazzam bir güç sağlamaktadır.

Tam da bu noktada Facebook kullanıcılarının durup düşünmesi gereken bir başka boyut ortaya çıkıyor: Emeğin gönüllü olarak bedava verilmesi. Bir fabrika düşünün. İşçiler olmasa üretim de fabrika da olmaz. En büyük gider kalemi işçi maliyeti. Fabrika patronu diyor ki, “çok eğlenceli bir iş yapacaksınız. Her gün 15 dakika çalışsanız yeter. Ayrıca sizi zorlamıyorum. Siz ‘özgür emek’ ile istediğiniz zaman gönüllü olarak çalışacaksınız. Ama ben size ücret ödemeyeceğim.” Başka bir örnek verelim. Çok büyük araştırma şirketlerinden birisini düşünün. Örneklem alarak tüketici davranışları, siyasi yönelimleri vb. verileri topluyor ve satıyor. Bu tür araştırma şirketleri için saha araştırması, anketör ücreti, yol, yemek, verilerin bilgisayara girilmesi, işlenmesi vb. işler en büyük gider kalemlerini oluşturuyor. Araştırma şirketi patronu diyor ki, “çok eğlenceli bir iş yapacaksanız. Kendiniz hakkındaki her şeyi bilgisayara siz girin. Anketörün sorarak öğreneceği her şeyi her gün 15 dakika benim istediğim şekilde bilgisayarınızdan, cep telefonunuzdan yazmanız yeterli. Ama ben size ücret ödemeyeceğim.” Bugün Facebook fabrikasında dünya çapındaki 900 milyon işçinin “eğlenerek ve gönüllü olarak” çalıştığını ve emeğini gönüllü olarak bedavaya sunduğunu söylememizin önünde bir engel var mıdır? Durumu böyle açıklamak biraz irrasyonel ve karikatürize mi geliyor? Facebook’taki arkadaş listenizde iş arkadaşlarınızı, ailenizi, yakın ve uzak akrabalarınızı kendinizin işaretlediğini hatta bunları birbiriyle ilişki düzeylerine göre bizzat kendinizin kaydettiğinizi hatırlayın. Bu kişilerin nerede çalıştıklarını, yaşlarını, ilgilerini, siyasi görüşlerini gösteren “paylaşımlar yaptıklarını” sizin de “beğen” ve “paylaş” seçenekleriyle bu verileri yaygınlaştırdığınızı hatırlayın. Arkadaş listenizdeki kişilerin fazlalığı oranında da bu yaygınlaştırmanıza katılan başka insanların da bulunduğunu hatırlayın ve nasıl bir “çığ etkisinin ortaya çıktığını” hesap edin. Eğer akıllı bir telefon kullanıyorsanız bu sürecin siz hareket halindeyken bile gerçekleşme ihtimali olduğunu dolayısıyla günlük rutininizle nasıl da kolay birleştiğini düşünün.

Bu gönüllü ve bedava emek sunumu sonuç olarak yeni metalaşma biçimlerini doğurmaktadır. Geleneksel medyada reklam sunumu yoluyla okuyucunun/izleyicinin metalaştığı sistem Facebook gibi çevrimiçi platformlarda zaten devam etmektedir. Ek olarak kullanıcılar “gönüllü Facebook işçileri” olarak hem diğer “Facebook işçileriyle kurdukları” sosyal ilişkinin metalaşmasının hem de bireysel yaratıcılıklarının metalaşmasının yolunu açmaktadır. Çünkü “gönüllü Facebook işçileri” piyasa açısından son derece önemli verileri kendileri paylaşmakta hatta bu verileri başka insanlara ait verilerle de ilişkilendirmektedir. Bir başka ifadeyle bu verilerin bağlamını ve/veya anlamını bile sunmaktadır. Böylesi bir süreç sonucunda da piyasa tarafından analiz edilmeye ve kullanılmaya neredeyse hazır “bağlamsallaştırılmış”, net, küresel nitelikte, hızla ve kolayca erişilebilecek veriler ortaya çıkmaktadır. Facebook’taki içeriğin metalaşması “bağlamsallaştırılmış içeriğin metalaşması”yla (Fuchs, 2009: 83; Petersen, 2008) daha da derinleşmektedir.

Hatırlamanızı önerdiğim bir diğer nokta da Facebook’a girmenin kolay çıkmanın imkansız olduğudur. Facebook kullanıcısıysanız kendi özelinize ait her şeyi bir daha silinmemek üzere “sonsuza kadar” paylaştığınızı unutmayın. Facebook tarafından size sunulan basit site yönetimi uygulamaları ile sadece bilgilerinizi diğer Facebook kullanıcılarına gösterip göstermeme tercihinizi yönetmenize yarar. Ama bu uygulamalarla paylaştığınız verileri tam anlamıyla silemezseniz. Kendi özelinize ilişkin kapsamlı verileri sonsuza kadar Facebook’a teslim etmiş oluyorsunuz. Facebook yönetiminin yetki verdiği taraflar 100 yıl sonra da olsa bu verilere kolayca ulaşılabilir durumda olacaktır.

Ne yapılmalı?
Alanın ve satanın memnun göründüğü ve mahreme ilişkin her şeyin boca edildiği bir mecra olarak Facebook’a ilişkin bu tartışmalar ışığında ulaşılacak sonuç bu platformu kullanmamak mı olmalıdır?

Facebook’u tamamen göz ardı etmek ve kullanmamak bu yazıdan çıkarılmayacak ilk sonuçtur. Facebook’ta milyonların yoğun olarak zaman geçirmesi Facebook’un mesajlarınızı iletmek, kendinizi ifade etmek için uygun ve işlevsel bir mecra olmasını sağlamaktadır. Ancak asıl dikkat edilmesi gereken nokta, bu platformu tamamen yok saymak ne kadar büyük bir hata ise, ona olduğundan fazla görev ve anlam yüklemenin de en az o kadar büyük bir hata olduğudur. Örneğin sadece Facebook üzerinden örgütlenmenin, hayatı değiştirmek için verilen mücadelede yeterli olduğu yanılgısına düşmemek gerekiyor. Gerçek insanların sokaktaki mücadelesi ile sanal dünyadaki iletişim, propaganda ve bilgilendirmenin ayrımı çok net kavranmalıdır. Facebook vb. sanal araçlar gerçek dünyadaki gerçek insanların mücadelesini beslediği ölçüde anlamlıdır. Ana akım medyada aktarıldığı biçimiyle Arap Baharı, Facebook veya diğer sosyal ağların ve paylaşım sitelerinin ürünü değildir. Arap Baharı’nı o ülkelerdeki örgütlü ve sokağa çıkan gerçek insanlar başlatmıştır. Bunun aksini iddia edenlere ise internet kullanımın Mısır, Tunus ve Libya’dan daha yaygın olduğu Suudi Arabistan gibi diktatörlüklerde (Curran, 2012) neden isyanların başlamadığı sorusunu sormak gerekiyor.

Sonuç olarak Facebook gibi çevrimiçi platformları, sınırlarını ve etkilerini bilerek kullanmak ve kişisel bilgilerimizi paylaşırken de bu yazıda tartışılan sonuçları akılda tutmak gerekir.

* Facebook’taki fotoğraflarda yüz tanıma özelliğinin kullanılması ve bunun da kişisel mahremiyete müdahale olması nedeni ile Almanya Facebook’a ültimatom vermiştir. Bu konuyla ilgili özellikle dikkat çekilen nokta Facebook’taki fotoğrafların yüz tanıma, lokasyon bilgisi vb. özel bilgilerle birlikte Facebook tarafından kullanımının önünde bir engel olmaması ve bu durumun da ilerleyen yıllarda mahremiyet ihlali dışında başka sorunları da ortaya çıkarma potansiyelinin olmasıdır (Blue, 2012).

** TV izlerken aynı anda internet kullanma alışkanlıklarını takip eden ve bunu ticari bir fırsata çevirmek isteyen TV üreticileri SmartTV modellerini piyasaya sürmüştür. Piyasada hemen her markanın SmartTV modelleri mevcuttur. SmartTV, uzaktan kumandayla veya akıllı telefonla kumanda edilebilen ve internet erişimi, elektronik posta okuma, görüntülü konuşma ve Facebook gibi sosyal ağları ve paylaşım sitelerini aynı araç üzerinden kullanmaya olanak sağlayan bir yayıncılıktır.

 

 

Kaynaklar
Blue, Violet (2012, 29. 08.). “Why you should be worried about facial recognition technology.” CNET. goo.gl/K7eUb

Curran, James (2012, 12. 07.). “İnternet neden çok az değişim yarattı? (I).” Sendika.org. goo.gl/uibg4

Faber, Ronald J., vd. (2004). “Advertising and the consumer information environment online.” American Behavioral Scientist 48(4): 447-466.

Fuchs, Christian (2009). “Information and communication technologies and society: A contribution to the critique of the political economy of the internet.” European Journal of Communication 24(1): 69-87.

Lunden, Ingrid (2012, 29. 08.). “If content is king, multiscreen is the queen, says new Google study.” TechCrunch. goo.gl/mvJLD

Petersen, Søren Mørk (2008). “Loser generated content: From participation to exploitation.” First Monday 13(3).

Schiller, Dan (1999). Digital Capitalism. USA: MIT Press.

Kaynak: http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=47547

Yazar: Özgür Koca

Yazar - Tankado.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.